Aurélien Rhodanthe
Mesaj Sayısı : 2
| Konu: rhodanthe, aurélien. Cuma 15 Ağus. - 22:50:53 | |
| İrislerinin arasında sıkışan ayın eşsiz parıltıları, karaltıların yuttuğu güneşin son demlerindeki alacakaranlıkta kaybolurken gecenin doğumunu izledi usulca. Asırlardır süregelen bir son ve başlangıcın gözler önüne serildiği, zamanın insanlar için sürekli aktığını ve hiçbir ölümlünün ruhlarını bırakmadığı bu dünya, şimdi tekrardan gecenin arasında canlanıyordu. Muazzam bir ahenkle dans ediyor, sanki ölümsüze itaat ediyormuş gibi etrafında çarpışan dalgaların ve gecenin sert esintileri nemli birkaç hüznün haykırışlarına gizlenmişti. Ondan yine ayrı kalmıştı, onu görmediği, gözlerini görmediği her an asırlar gibi uzun gelirdi sol tarafındaki büyük boşluğa. Onu hissedemediği her an, onsuz geçirebileceğini düşündüğü her an ölümsüzün içindeki büyük bir kargaşaya sebebiyet veren bu ilahi his o kadar büyük geliyordu ki, anlamlandıramıyordu. Okyanusun durulmaya başlayan kahkahaları, Amphitrite'in davetkârlığı üzerine ölümsüzü onurlandırıyor gibi sükûnet sarılmış, gecenin solukları arasında ahenkle dans ediyor gibiydi. Etrafına bakındı, çok daha uzakları görmek istermiş gibi sabırsızca. Onu almaya gitmeliydi, kendisi getirmeliydi ama onu güvende tutabilecek bir şekilde bunu yapacaktı, gerekiyorsa duygularından arınmış bir şekilde. Gecenin arasından uzun ışıklar göğün bahşettiği güzelliği yararak kumsalda dururken duruşunu bozmadan onlara yakın bir şekilde beklediğinde sabırsızlanmasına engel olamadı. Melezin arabadan hışımla inmesi üzerine dudaklarından dökülen aksi birkaç söz etrafındaki erkeklere doğru dökülürken dudakları usulca kıvrıldı güzel bir gülümseme naif olurken ve hırçınlaşmış ifadesini izledi. İçindeki her şeyi unutmuş gibi, sadece o vardı. O ve ona dair her şey. Yanında duran adamlar ona yaklaştığında elini usulca kaldırdı ve onu bırakmalarını sağlarken kadının Lukas'ın orada oluşunu yeni fark ettiğinde biraz şaşırmış ve yerine yerleştiremeyeceği kadar büyük bir karmaşaya girmiş ifadesini izledi. O kadar güzeldi ki, onunla beraber kaybettiği hislerini, yaşanmışlıklarını geriye çeviriyormuş gibi hissettiriyordu. Adımlarını usulca öne doğru atarken kızgın ifadesini umursamadan kolunu beline sardı ve kendisine çekerken dudakları alaycı bir gülümsemeyle belli belirsiz aralandı. ''Sen gerçekten de huysuzsun.''
Adımları sessizlikle kurulmuş ama huzuru barındırıyor gibi tenlerinin altından kayarken Lukas'ın ifadesiz suratı tekrardan eski haline dönmüştü. Düşünüyordu, onun yanında hep çok düşünüyordu çünkü dikkatsizce bir şey onu kaybetmesini sağlardı ancak Bill'in her şeyi bilmediğini ve cesaretini takdir ediyordu, ne de olsa bir ölümün dünyasına girmişti artık. Ancak o ölüm onu koruyacaktı sonsuza kadar. ''Seni alamadığım için üzgünüm.'' Sözleri soğuk birer kamçı gibi geceyi doldururken okyanusun üzerinde beliren büyük bir tekneye doğru yürürlerken hiçbir şey söylememişti. Onunla kayboluyordu, ruhuyla, hissizliğiyle. Kadının beline doğru yerleştirirken onu zarif hareketlerle kaldırırken teknenin olağanüstü yapısına bıraktı zaman onlara itaat ederken.
Denizin efendisi gibi gecede ilerleyen ihtişamlı yapıda adımlarını öne doğru atarken huzurlu hissediyordu, hiç hissetmediği kadar. Duygulara sahip değilmiş gibi gelirdi, onları bilmiyormuş gibi, yaşadığını düşünüp sadece olmuş gibi davranmıştı ama şimdi, tam anlamıyla içindeydi her şeyin. Adımlarını büyük yapının içinde saklanmış odaların olduğu yere doğru çekerken başını usulca arkaya çevirdi ve onu takip etmesini sağladı. Merdivenler adımları altında ezilirken, ılık bir hava tenlerine karşılık onları ağırladı. Beyaz kumaşlarla bezenmiş koltuklar gösterişten çok uzakta eski zamanların zarafetini gözler önüne sererken zemin okyanusun derin maviliklerini gösteriyordu. Büyük bir odaya açılan beyaz bir kapıyı aralarken kadına döndürdü bakışlarını. ''İhtiyacınız olabilecek her şey odanızda mevcut leydim.'' Ciddi bir tavırla kadına bakarken küçük bir gülümseme yüzünü kapladı ve usulca adımları uzaklaştı geceye doğru sürerken.
Elinde tuttuğu kadehi dudaklarına götürürken gözleri her şeyi görebiliyor, ulaşılamayan her şeyin bilinmezliğini kırıyor gibiydi. Bir bilinmezliğin önemli olduğu kadar, o bilinmezliği kontrol edebilmekte çok önemliydi. Olağanüstülük ve olağan dışı her şey soyut birer imgeydi insanların dünyasında, ancak onların fani yaşamı ise tanrıların dünyasında soyut bir imge gibiydi. Olağan dışı bir uyumdu,ölürlerdi ancak başka bir bedende tekrardan can bulurlar ve ruhları asla bırakmazdı hissetmeyi. Sırtını ihtişama, yüzünü sonsuzluğa vermişti ölümsüz. Kadın için bekleyen büyük bir masa ve kalp duruyordu karşısında. Ona arkası dönük olsa da geldiğini hissedebiliyordu ancak duruşunu bozmadı, bir heykel gibi, büyük bir yapıt gibi sessizce bekledi.
Derin dalgaların hırçın bir sessizlikte huzur bulduğu göğün ışıkları ardında yaydığı karanlık gölgeler, rüzgarın her bir esintisiyle naifçe sarsılırken sessizce gözlerini her değişen şekle odaklıyordu. Her şeyi görebilir, her şeyi bilebilir ancak kadere mani olamazdı. Bunu umursamazdı da ama şimdi sadece dinliyordu, kaderin ve şansın kendi tarafında olmasını arzuluyordu. Belki Bill için, belki de onun hayatında kalmasını istediği içindi, bilemiyordu, bildiği tek şey ise kadının onun için yaratılmış olmasıydı.
Ardından yaklaşan sessiz adımlar sükunetle geceye ayak uydururken tüm duyularını süsleyen vanilya ve miskin harmanlanmış güzel kokusu onu eskilere taşırken, sanki diğer hayatta da diye düşündü. Kullandıkları bedenler bazıları için geçişti ancak bazılarında ise o beden ve ruh aynıydı. Bunu gördüğü o kadar çok zaman olmuştu ki, ölüme giden bir kapı gibi sonsuzluğa açılan büyük bir umuttu Lukas. Ölüler, yaşayan canlılar ve tüm ölümsüzler için. Lukas bir başlangıç olmuştu, o kadar güçlüydü ki, ölümsüzler onu kabullendiğinde bu büyük bir armağan olmuştu. Turnuvaların en başta gelen künyelerine sahipken her şey büyülü gelmişti. Sihir vardı, sihir, insanların düşüncelerinde gizliydi. Bedenine nüfuz eden sıcaklık ve kadının güzel benliği ruhunu huzurla sarmalarken düşüncelerin zihninden uzaklaştığı odak usulca karanlığa gömülmüş ve göğün kusursuzluğunda yayılmıştı gümüşi diske. Duruşunu bozmamış ve sadece onun varlığına odaklanmıştı, mutlu olduğuna, güvende olduğuna... Bu en büyük varlıktı Lukas için. Usulca kadına doğru dönerken yaşama uzanıyormuş gibi gözleri güzel gözlerine doğru sabitlendi. Yaşamı sadece o iki irisin içindeymiş gibi hissetmişti, onu ilk gördüğünde de olduğu gibi. ''Çok güzel gözüküyorsun.'' Dudakları usulca kıvrılırken cansız duruşu yavaşça ısınıyordu kadına bakarken. Derin yırtmacında dolaşan hava tenini sarmalarken bacaklarının arasından kayıp giden kumaş saçları gibi beyaz benzi üzerinde küçük geçişleri sağlıyordu. Açıkta kalan teni, göğün karaltısıyla tezat bir şekilde uyum sağlarken tenine dökülen sıkıştırılmış dalgalar küçük hareketlerle çevresini sarmalıyordu. Parmaklarını parmaklarına sardı ve dudakları arasında küçük bir öpücük bırakırken büyük yapının daha kuytu bir köşesine çekerken sonsuzluğun büyük bir kısmına da kapıyı açıyor gibiydi. Masaya doğru yaklaştı ve kadehin içine doldurduğu sıvıyı kadına uzattı usulca yerleşirken rahat yüzeye. Onun için her şey bezenirken geniş masada nabzının sonsuza kadar atmasını diledi kadına bakarken. Gözleri ondan uzakta, geceye daldığında bakışlarını kadından ayıramıyordu. Onda çözemediği o kadar çok şey vardı ki... Sessizce kadehi dudaklarına götürürken, o güzel tadın keyfine varmak istiyordu, hissetmek istiyordu. Parmaklarını kadının beline sararken usulca daha da kendine çekti bir şey söylemeden, bu şekilde bile sonsuzluğu yaşayabilirdi. Tenini saçlarına gömerken küçük bir öpücük bıraktı dalgaları arasında. ''Gece güneşi...'' Düşünceli bir tavırla dudakları arasından dökülen sözler kadına ithafen yayılırken, dudaklarında anlam kazanmıştı kadının varlığı. ''Dünyama hoş geldin.'' Sözleri neredeyse duyulamayacak kadar sessiz bir şekilde anlam bulmuştu dudakları arasında.
Sessizlik bazen en büyük cevap bazense en büyük düşmandı yaşayan her canlı için. Küçük bir soluk, küçük bir atım, büyük bir zaman dilimi gibi sıralanırdı süregelen bir yaşama. Hayatınıza vakıf kılınan hiçbir şeyi yaşayamazdınız çoğu zaman, seçemezdiniz ve geriye kalan büyük bir hiçlik yutardı kara delikte ama asla ölmezdiniz bedeller arasında. Ödenmesi gereken hiçbir şey karşılıksız kalmazdı, en kötüsü ise sevdikleriniz üzerinden ödenmesiydi. Başını usulca göğün uçsuz bucaksız sihrine çevirdi, bir başlangıçtan beri her şeyi kaydeden göğe. Bu yüzden korkmuştu kadını gördüğünde, eğer onun yüzünden, sadece sevdiği için günahsız bir yaşamı günahkâr ellerde kaybederse diye. Lukas, ölümsüz tanrı Lukas buna izin vermeyecekti, solukları kesilene, onun için yaşamını sürdürdüğü her bir ana kadar. Hangi melodi tarif edebilirdi ki şimdi sevgisini, hangi renk açıklayabilirdi masumiyeti, kim yazabilirdi sonsuz bir aşkı?
Yüzüne çarpan ılık meltem rüzgarı tenindeki tüm geçişi sağlıyor, sanki anlamını yeniden hatırlıyormuş gibi keyfini çıkartıyordu kadının güzel kokusu duyularında yer edinirken. Renkler anlamın kazanıyor, sözler büyük bir anlamla çevreliyordu etraflarını. O olmadığında sadece bir hiçlikle yaşıyormuş gibi hissediyordu. Korkuyu da yaşıyordu, onun hayatına armağan ettiği hisleri de.
Derin bir soluk alırken geceden kadının güzel gözlerini izledi dünyasını daha da aydınlatması umuduyla. ''Siyahla bezenmiş hayatımı, gökkuşağı ile tanıştırdığın için teşekkür ederim.'' Sözleri tanrıyı mutlu etmişti dudakları usulca kıvrılırken. Siyahı tam olarak görmemişti, bunu görmesini de istemezdi asla. O kadar kötü olabileceğini, yaşadığı her şeyden daha da kötü olabileceği şeyleri engellemek isterdi. Bedenine sarılan kollar sıcaklığıyla tenini canlandırırken başını yaslamıştı usulca. Parmaklarını saçlarına sürerken temkinli ve zarif hareketlerle dokunuyordu ona. Bazen o kadar şaşırıyordu ki sevmeyi bilmeyen ruhu, ona asla doymak bilmeyen ruhu... Dünyaları ayaklarına serebilirdi, her şeyi verebilirdi ama sevginin anlamı bu değildi. Aşk en güçlü maneviyattı, en büyük düşman, en büyük tutku. Ölmek asla zor olmazdı sevdiğin için, kalbinin durması onun gülümsemesinin hürriyetinde asla canını yakmazdı. Bedenini usulca dikleştirirken kadının güzel tenine uzandı ve parmakları yüzünü sardı. ''Teşekkür etme Bill, sadece sonsuza dek yaşa.'' Yüzünü usulca kadının güzelliğine yaklaştırırken solukları yüzünü aydınlatıyor, içini ısıtıyordu. Kızaran yanaklarına baktığında dudaklarının kıvrımları daha da genişledi. Her bir insani özelliğini, heyecanını, tutkusunu korumasını sağlayacağına söz verirken dudaklarını kızın dudaklarına yaklaştırdı. ''Bu kadar çok utanıyor musun?'' Alaycı bir gülümseme sardığında dudaklarını kadının dudaklarına bastırdı tutkuyla. Duygu akışını dudaklarından ruhunun derinliklerine aktarıyor gibi şehvetle aralanmıştı soluk kapıları. Parmaklarını beline sararken usulca başını kadının alnına yasladı ve soluklarının birbirine karışmasını dinledi.
| |
|
George Crownie Unutturma Dairesi Başkanı
Gerçek Adı : umut. Mesaj Sayısı : 202 Kan Durumu : a rh + Taraf : own my way. Kişisel Özelliği : . cesur. Rp Partneri : val. Özel Yeteneği : animagus (kurt) Evcil Hayvan : bukalemun
| Konu: Geri: rhodanthe, aurélien. C.tesi 16 Ağus. - 0:07:04 | |
| Rol Puanınız: 90 AteşOku RPG'ye Hoşgeldiniz. Keyifli roller dileriz. | |
|