Kulaklarım patlıyor sessizliğinden, yorgunluğundan, ölüyorum. Sinekler yapışıyor vücuduma gitmiyorlar, yayılıyor kanları vurduğumda. Denizi araladım geçtim bir aşktan attım kum torbalarımı döktüm yaprakları. Ama sanki uzandın tenime hissettim, terim aktı parmak aralarından. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen!
Huzursuzca döndüğü yatağında öylece. Ne hissedeceğini bile bilmiyorken dinlediği şarkının etkisiyle tane tane dökülüyordu inci yaşları gözünden, kalbinden, ruhundan. Öleceğini biliyordu, yaşayamazdı. Hep ölünecek sanır ama yaşam devam eder derlerdi ya; tamamen yalandı. Geçecek derlerdi; yalandı. Bir kez geri dönülemez bir şekilde aşık olduğunuzda hiçbir şey geçmiyordu, acısı hep sol yanınızda kalıyordu. Nedendi sebepsiz ayrılıkların sebepleri, nedeni? Kolay mıydı öylece terk edip gitmek, terk biz söz etmeden? Hiç sevmez miydi bu erkek milleti? Öylece terk edip gitmek bu kadar mı kolaydı? Küçüklüğünden beri hep terk edilenleri izlerdi Amanda. Erkekler düşüncesizdi, zor seviyorlardı belki, belki de hiç sevmiyorlardı. Kadınları seks objesi olarak görüp onları kullandıktan sonra öylece defolup gidebiliyorlardı. Aynı Amanda'yı karnında bebeği ile terk edip giden Sjorn gibi. Oysa ne çok sevmişti onu, bazıları için birlikte olmak kolay olabilirdi. Lakin Amanda gibi aşılmaz duvarlar ören kızlar için oldukça zor bir karardı bu. Aman dikkat edeyim diye erkeklerle sevgili olmayanlarını bile bilirdi Amanda. Genelde feminist deniyordu bu tarz kızlara. Ne vardı onlardan biri olsaydı Amanda?! Sevgi nedensizdi, bir anda öylece gelir ve öylece giderdi. Birçoğu bunun sonsuza dek sürmesini bekler, lakin sonsuzluk kavramının bile bir sınırı olduğunu bilemezdi. Sonsuza kadar sürsün istediğiniz sevgi en iyi ihtimalle ölüp gittiğinizde sona erecekti, sizin sonsuzluğunuz sadece yaşınıza, öleceğiniz tarihe bağlıydı. Hiçbir aşk uzun ömürlü olmuyordu ne yazık ki. günün birinde mutlaka bitiyordu, istesen de istemesen de! Ömür boyu aşkı doruklarda yaşayıp beraber öleceğine inanan insanlara da inanamıyordu Amanda. Notebook gibi filmlerde oluyordu yalnızca o, çünkü insanoğlu kazandığı her şeyi tek tek kaybederek göz yumardı hayata, yaşamın kanunuydu bu. Sevdiği adamla aynı anda sarılırken ölebilecek kadar şanslı olabilir miydi insanoğlu? Kulağa hiç inandırıcı gelmiyordu. Çekip giden sevgilinin ardından tüm ümitleri, hayalleri, sevinçleri de gitmişti. Size kalan tek şey hatırladığınızda içinizi sonsuz acıyla burkan anılardan başkası olmuyordu. En vefalı yâr anılar oluyordu! Herkes gitse, her şey bitse, ölüm döşeğine gelseniz, yine de bırakmıyorlardı sizi. Nefesinizi vereceğiniz son anınızda bile tüm hayatınız, anılarınız, sevinç, mutluluk, öfke ve nefretleriniz tek tek geçiyordu gözünüzün önünden film şeridi gibi.
Yalnızca sevgilisini, aşkını değil, hayatındaki en büyük dostunu da kaybetmişti Amanda üç gün önce. Öylece habersiz gidenin ardından bakamamıştı bile. Nefes alamaz hale gelmişti, tek dayanağıydı karnındaki bebeği. Anılar dışında ondan kalan tek yadigar. Onun için yaşıyordu, yaşamak zorundaydı. Babası gibi sırt çeviremezdi kendinden parça olan bebeğine. Dayanmalıydı. Direnmeliydi. Her şey biterdi, bu da bitecekti. Bebeğini eline aldığında dinecekti acıları, son bulacaktı kalp ağrıları. Ona benzeyecekti canı, onun gibi bakacaktı gözleri, anneliğin kutsal mertebesine erecek ve bebeğine olan aşkının sıcaklığıyla yeniden can bulacaktı bedeni. Ama öleceğini hissediyordu, nefes alamıyordu. Arkadaşlıkla birlikte gelen aşk daha acı verici oluyordu. Normal biri olsa unutulabilirdi belki, lakin arkadaşlık yıllarından gelen samimiyetleri, anıları daha da acıtıyordu insanın kalbini. Keşke, keşke dost kalabilseydik diyor insan. Oysa söylemişti ona. ''Eğer bir gün beni bırakıp gideceksen hiç sevme.''
Kanım hızlanıyor bazen damarlarımda, kan çanakları aynada levham boynumda. Bir yapbozu tamamlarken bakıyorum büyük parçan eksik, kalbin olduğu. Bazen bir vücudu sarıyorum, banıp parmağımı tadına bakıp, gözümü sevmeye karartıp yapamıyorum. Bazen, ne yaparsan yap, oluyor bazen. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen!Acı bir tat kalıyor ağzımda, bazen yutup unutup bazen tükürüyorum. Bazen ayılıp uyanıp bir nefesle yanımda adı yok sırtı var, bana dönük bükük. Soğuğa çeviriyorum suyu ağlıyorum, bakıp içine ayılamayıp anlayamıyorum. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen. Derimin altında başarılı ayrılık notları, yazılmış, çöpe atılmış intihar mektupları. Vuruyorum sokaklara bedenimi hayallere. Hayatımı yine omuzlarıma, acımı alsınlar diye sığınıp kurtaracak kadınlara 15 dakikamı.
Olmuyordu bazen. Gidenleri geri getirmeye yetmiyordu gücü, ağlıyordu sessizce. Güçlü görünmek için çabaladıkça dibe batıyor, çırpındıkça öldüğünü hissediyordu. Gidenlerin ardından öylece ağlıyordu. Gelmiyordu gidenler. Hiç olmamıştı gelen. İlk önce annesi gitmişti öylece. Sessiz sedasız, hiç beklenmeyen bir anda. Yani bir bebeğin hayata gelmesiyle yummuştu gözlerini dünyaya. Hayat döngüsü ne garip şeydi? Bir can ölürken, bir diğeri doğuyordu aynı anda, ama gelen ne kadar sevilse de gidenin yerini dolduramıyordu hiçbir zaman. Dolduramamıştı Alice annesinin yerini. Yetememişti babasına. Altı kardeşin yaşadığı kocaman ev o kadar sessiz ve soğuk geliyordu ki adama, yapamamıştı. Her geçen gün biraz daha hiçliğe karışıyordu. Romeo ve Juliet idi onlar. Tarihteki iki sevgili kadar ölümsüz, ama ölümcül bir aşktı onların ki. Önce birini almıştı tanrı, daha sonra diğerini. Aşkın meyvesi değil miydi çocuklar? Kadın doğum yaparken öylece ölüvermişti. Aşk iyi gelmemişti ona, aşk öldürmüştü onu. “ Neler doğuyor nefretten ama daha çoktur sevgiden doğan. Ey kavgacı sevgi! Sevilen nefret!” Ne güzel söylemişti Shakespeare! Masanın üzerinde duran kalemi aldı eline, oturdu sandalyeye. Yapamıyordu. Sadece üç gün olmuştu ama dayanamıyordu bu ihanete. Gittiği yerlerde başkalarıyla birlikte olduğu düşüncesi beynini kemirirken duramıyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Unutmalıydı mesela. Ama bu yıllar sürebilirdi. Ölüm. En kesin kurtulma şekliydi. Elindeki kadehi masanın üzerine bırakırken akan göz yaşları kağıdı ıslıyordu. Umurunda değildi. Sevmek bazen ölümü göze almak demekti. Yapmıştı. Eğer unutmak için, onu affedebilmek ve ona kavuşabilmek için yapılması gereken şey intihar ise yapardı gözünü kırpmadan! Başladı yazmaya;
Sjorn,
Bitti, zor oldu ama bitti. Yapamadım benim başka bir kalbi. Bedenin zayıftı, kalbin güçlüydü belki, haritası ama çok silikti. Sert bir şeydi iliklerimde aşk dayandım , ittim sığmadı , kanırmadı girmedi. Ama sıktım pis kanı akıttım yaramdan, iyileştirmeye yaladım geçmişti sanki. Soktum neşteri göğsüme, inanmaya halim kalmadı diye, bitti. Zor oldu ama bitti. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen. Bazen, ne yaparsan yap, olmuyor bazen. Korkma bilirim acıyı tedaviyi, imkansızlığın kekremsi tadını. Dün insanlara baktım kendi kirli camımdan, terkedilmişler çoktan yaradan tarafından. Ben kesilene kadar yüzdüm ama, görünmeyince karan bıraktım kendimi. Battım bir taş gibi. Yanmıştı , çizilmişti ama seyrettim ağlayarak sabredip çok sevdiğim bir filmi. Artık yalnız senin için üzülüyorum. Bitti. Zor oldu ama bitti. Benim de zaten hiç gücüm yok, yüzüm yok, hiç umudum yok. Ama bil ki farklı bir hayaldi, işkenceydi bazen, bazen çok güzeldi. Ama anlıyorum sesinden, kurtulmuşsun sen.
Noktası konmuş, bitmiş, en güzel hikayem.
ps: hp kurgulu bir sitede en sevdiğim şarkı üzerine yazdığım bir rp.
|