Nefes alışverişi hızlanmıştı. Bir oraya bir buraya volta atıyordu. Alçak bir tonla sesi çıktı "Haydi son set." Dumbelları eline aldığında bicepslerini çalıştırmaya başladı. Acı kollarını yakıyordu. Hafiften hırıldar sesler çıkartıyordu. Yüzü değişik bir hal almıştı. Epey acı çektiği belliydi. Fakat bundan zevk alıyormuş gibi bir hali vardı. Setini tamamladığındadumbelları yere bıraktı. Bir kaç esneme ve soğuma hareketlerinden sonra soyunma odasına doğru yürüdü. Adımları sert ve kendinden emindi. Soyunma odasına ulaşınca üzerini çıkarttı. Havlusunu, sabununu, şampuanını, lifini alıp duş odasına doğru yöneldi. Soğuk suyu seviyordu. Musluğun vanasını çevirdi. Soğuk su tenine değdiğinde değişik bir mutluluk yaşamıştı. Antrenmanda çektiği acıyı ve yorgunluğu alıp götürüyordu. Güzelce yıkandıktan sonra çeşmeyi kapattı. Yumuşak havlusunu vücudunda gezdirdi. Havlunun ipleri tenini okşarken bir yandanda var olan suyu emiyordu. Üstünü giydikten sonra tekrar soyunma odasından geçerek spor salonunun içine adımını attı."İyi günler beyler ve bayanlar" diyerek insanları selamladıktan sonra dışarıya yöneldi. Serin rüzgar tenini elleri arasına almış anne şevkatiyle okşuyordu. Biraz yürüdükten sonra elini cebine attı. Sigara paketinden bir sigara çıkardı ağzına yerleştirdi. Çakmağını çıkardı naziçe ateşledi. Sigaradan gelen dumanı içine çekerken güzel bir gevşeme bünyesini sarmıştı. Yapması gereken her işi yapmıştı. Şimdi günün geri kalanında keyif çatmak kalmıştı. İlk başlarda sigarasından hızlı nefesler alırken hızı gitgide düştü. Her üflediği duman gözlerinin önünde sanki havaya karışan krem şantiymiş gibi geliyordu. Sigarası bitmeye yaklaşmıştı. Son iki duman daha alıp sigarasını fırlattı. Yerde kıvılcımlar çıkartarak yuvarlanan sigaranın sonu her zamanki gibi ayakkabı tabanı olmuştu. Sporcuydu ama bir yandan sigarada içiyordu. İçindeki çelişkiler dünyasından ufak bir kesitti. Sokağı döndü oturduğu eve gelmişti. Anahtarını cebinden çıkartıp kapıyı açtı. İçeri adımını atmıştı ki bir şeylerin normal olmadığı ortadaydı. Eve birileri girmişti. Her yer dağınıktı kırılan eşyalar ayağının altında çıtırtı çıkartıp döşemeleri çizerek dahada parçalanıyordu. Odalara bakmaya başladı. Yatak odasına adımını attı kapıyı hızla açtı. Kapı açıldığında kimseyi göremedi. Yerde yatan çerçeveyi gördü. Hızla koştu ve çerçeveyi yerden kaldırdı. 'Çok şükür kırılmamış' diye geçirdi içinden. Fotoğraftaki hayattaki en değer verdiği insandı. Ve o artık bu dünyada değildi. Fotoğrafı komodinin üstüne koyarken ensesinde keskin bir acı hissetti. Beynine doğru bir ağrı yola çıkmıştı. Gözleri karardı iki adım geriye attı ve yere diz çöktü. Toparlanmaya çalışırken ikinci kez aynı acıyı hissetti. Son hatırladığı döşemelerin ne kadar serin olduğuydu.
Gözlerini hafifçe araladığında kendi evinde sandalyeye bağlı oturuyordu. Karşısında bir kadın vardı. Henüz görüntü netleşmemişti hala biraz bulanıktı. Ellerini özgürlüğe kavuşturmak için uğraştı ancak boşaydı. Karşısındaki kadın James'in yüzüne doğru eğilip "Şu hiç bir zaman yılmayan yönüne bayılıyorum. Her daim ümitlisin. Seni öldüren bu ümidin olacak." dedi. Bu ses... İmkansızdı kendi elleriyle çıkarmıştı cesedini. Kendi elleriyle ateşlerin arasından geçirmişti gelini eve götüren damat gibi. Kendi elleriyle uzatmıştı tabuta. Kendi göz yaşlarıyla gömmüştü. Görüntü netleştikçe kulağını doğruluyor karşısında gördüğü kişinin ölmediğini kanıtlıyordu. "Sen... Sensin bu." Sarılmak için davrandı ancak ellerinin bağlı olduğunu unutmuştu. "Seni ölmüştün. Ölüydün. Kendi ellerile gömdüm seni." dedi cevap beklercesine. Karşısındaki kadın gülümsedi "O yangında dumandan boğulmadan önce birisiyle ilginç bir an yaşamıştım." dedi ve bacağındaki izi gösterdi. "Sağolsun o kişi beni ölümden kurtarınca bir kaç soruma da cevap verdi. Senin neden bazı geceler eve gelmediğin, durduk yere gelen sinir atakları, bazı günler üstünün kanlı olması gibi." dedi. James şok olmuştu. Gözleri büyümüştü. Hayatta ki en değer verdiği kişi şimdi düşmanına mı dönüşmüştü? Hayır bu olamazdı. Bunu kabul etmek istemiyordu ama karşısındaydı işte. Gerçekler karşısında duruyordu. Birden kalbinde sevgiyi hissetti. Onun ne olduğu önemli değildi. Bir sülüğe bile dönüşse o Lucy'di. "Ben... Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Bunları sonra konuşuruz. Kimin yaptığını bilmiyorum ama ellerim bağl-" Lucy pürüzsüz sesiyle konuşmayı böldü. "Ben. Ellerini ben bağladım. Seni ben bayılttım." İkinci bir şok daha geçirmişti Emmett. Kalbi acımıştı. Üzüldüğünde sesi boğuk çıkardı. Şimdi de sesi gayet boğuktu "Neden Lucy? Neden? Seni özledim Lucy. Seni çok seviyorum her şeyden çok seviyorum herkesten çok seviyorum. Ömrümden çok seviyorum neye dönüştüğün benim için hiç önemli değil. Ben seni istiyorum yalnızca seni." Sözlerini tamamladığında yanaklarını ıslatan ve hafiften kaşındıran iki damlanın aşağıya süzüldüğünü hissetti. Pürüzsüz sesi yeniden duydu "Bende seni seviyorum ancak bunu yapmalıyım. Maalesef senin beni sevdiğin kadar sevemiyorum seni. Senden daha çok sevdiğim kişiler var ve onların emirlerini uygulamalıyım. Şuan sana sarılamamk bana işkence gibi geliyor. Ama bana söylediğin yalanlar aklıma geldikçe acım hafifliyor." dedi James tekrar boğuk bir tonla "Korumak içindi hepsi seni korumak içindi. Kendimden korumak içindi. Artık gerçekleri biliyorsun. Ne kadar tehlikeli olduğumu da biliyorsun..." lafı devam ettiremeden kesilmişti "Biliyorum, artık biliyorum. Ancak bunlar geçerli sebepler değil. Ben seni her halinle kabul edebilirdim. Her şeyinle. Pençenle, dişinle, kılınla..." Söz kesme sırası James'teydi. "Sen kabul edebilirdin ama o haldeyken seni tanımayabilirdim. Bu riski göze alamazdım..." yine lafı kesildi. "Her neyse geçmişi bırakalım artık. Doğru tehlikelisin ama ben daha tehlikeliyim." Belindeki kılıftan gümüş ve ışık olmamasına rağmen parıldayan bir bıçak çıkardı. Hızla koştu ve James'in kalbine sapladı. Acı... Kalbinde ki acı tüm vücuduna yayıldı. Ağzından dökülen kan dudaklarını ıslatıyordu. İsterse dönüşüp Lucy'nin kafasını kopartabilirdi. Ancak hayır... Öldürenin o olması bile James'i mutlu etmişti. Gözleri hafif hafif kapanırken konuşmaya çalışıyordu "Se... Seni seviyorum..." Lucy parmağıyla James'in dudaklarını kapattı ve kanlı dudaklarına içten bir öpücük kondurdu. James'in son gördüğü Lucy'nin gözünden akan yaşlardı. Son duyduğuysa huzurla ölmesine yetti "Bende seni sevgilim. Bende seni..."