Kharon
Mesaj Sayısı : 1
| Konu: Kharon Salı 5 Ağus. - 18:34:38 | |
| Paris Saat 12:00 / Hava sıcak ve güneşli
Mesai saatinin bitmesi üzerine açlığın ve yorgunluğun vermiş olduğu his ile büyük binaların kapılarından çıkan yorgun yüzler, arkalarından kovalanırcasına hızlı hareketlerle büyük binaların gölgelerinden bile kaçıyorlardı. Gözlerinde yorgunluğun belirtisi olan insanların sığınmaya çalıştığı yerler Paris’in kafeleri ve restoranlarıydı. İnsanlar koyun sürüsü gibi girdikleri mekânın havasında dinlenmeyi ve açlıklarını bastırmayı buluyorlardı. Herkes kendini bir yer bulup oturuyor derin bir nefes alıyor sonrasında yemeklerini sipariş ederek mesai arkadaşları ile beraber dedikodulara başlıyorlardı. Paris’in gözde olmaktan uzak ve genelde az maaş alan insanların öğle saatlerini değerlendirmek adına geldikleri mekânlardan biri olan Le Soufflot’un önüne konmuş masalarda insanlar birbirleri ile konuşurken çıkardıkları ses arabaların çıkardığı gürültüden daha kulak tırmalayıcıydı.
Kaldırım taşlarının üzerine serilmiş kırmızı örtülü masaların arasında gezinen papyonlu garsonlar işlerinden memnunmuş gibi numara yaparak sürekli sırıtıyorlardı. Kaldırımı zapt eden masalardan yer bulan yayalar, kaldırımda yürümenin ne kadar da zor olduğunu tartışıyorlardı. Eksoz kokuları eşliğinde içilen kahvelerin ve mesai arkadaşlarını çekiştirme, patronlarının sevgilileri hakkındaki sohbetleri ile insanlar kendilerinden geçmiş gibi gözükse de iş zamanın gelmemesi adına kollarına taktıkları saatlere bakıyorlardı. Kırmızı masa örtüsü üzerinde küçük beyaz bir çiçekliğin içine yerleştirilmiş kırmızı begonyalar yanında duran güzel katlanmış beyaz peçeteler. Sandalyeler yeni verniklenmişti parlıyordu, masaların üzerinde küçük bir leke dahi yoktu, üzerine düşen toz taneciğini bile gören garsonlar hemen işe koyuluyor ellerinde bulundurdukları bezleri ile temizliğe hemen başlıyorlardı. Masaların üzerinde kül tablası bulunmuyordu, son yıllarda açığa çıkan sigara yasağından kafelerde nasibini almıştı.
Dar kaldırım sokaklarındaki ayak seslerine, ayak sesleri karışarak ilerliyordu Brian. Üzerinde beyaz, siyah ince çizgili gömlek ve ona uyum sağlayacak siyah ince bir kravat, altında ise siyah pantolonu vardı. Ayakkabılarının rengi açık kahverengi ve yeni boyanmıştı, ayakkabıları ile uyumlu olması adına kemeri de aynı renge sahipti. Koluna taktiği rolex marka saatini göstermek adına gömleğinin üzerine çıkarılmıştı. Havanın güneşli olmasından dolayı taktığı güneş gözlüğü eşliğinde saçları da bir o kadar güzel görünüyordu. Tek tezat oluşturan gömleğinin sağ tarafında kol hizasında sanki bir potluk vardı veya küçük bir sopa yerleştirilmiş gibiydi. Ama o kadar yakışıklı gözüküyordu ki kadınlar ona bakarken o tezattı yakalamaya bile tenezzül etmiyorlardı.
Charles Le Soufflot’un önünde duran boş masalardan birine oturdu ve elinde taşıdığı New York Times gazetesini masanın üzerine bıraktı, gözlüklerini de çıkardı ve gazetesinin yanına koydu. Biraz etrafı süzdükten sonra kalabalık bir kadın gurubunun da kafeye gelmelerini izledikten sonra gazetesinin arkasında kayboldu. Kafasına kadar kaldırdığı gazetesinin arkasında genelde ekonomi haberlerine bakardı. Garson ne içmek istediğini sorduğunda Charles gazetesini indirmeden her zaman istediği kahvesini sipariş etti. “Kahve, sütsüz ama fincanın sıcak olmasına özen göster, içerisine de birkaç küçük çikolata parçası” garson söylenenleri kayıt ettikten sonra hızlıca giderken gazetesini hafifçe indirip kadınların kahkahaları ile şenlenen masaya baktı ama birkaç saniye almıştı bu işlemi tekrar gazetesinin ekonomi sayfasına geri döndü.
Kadınların genel özelliğimidir bilinmez ama görülen tek şey kahkahalar eşliğinde içtikleri kahveleri ve sürekli dedikodunun vermiş olduğu haz ile aşırı dikkat çektikleriydi. Charles arada bir o masaya bakıyor sonra yeniden gazetesine dönüyordu. Masada 5 kadın oturuyordu içlerinden birisi diğerlerine nazaran daha zayıf ve daha cüretkâr bir elbisesi vardı. Kırmızı kısa, bedenini saran bir elbise giymiş, bacakları düzgün fiziği ile uyumluydu. Bacak, bacak üstüne atmasından etkilenen diğer kadınlar da bacalarını o kadın gibi yapmaya çalışsalar da başarısızlıklarından çok yakışmıyor olmalarından kaynaklı görüntü bozuklukları vardı. Kadının saçlarını atkuyruğu yapmış güzel bir toka ile bu görüntüyü bütünleştirmişti. Saçları kumral ve bakımlılığı yüzünden parlıyordu. Kadın garsona bir şeyler söylemek isterken kafasını kaldırmış ve gözleri ortaya çıkmıştı, kadının gözleri deniz mavisiydi. Garson çocuk kendini tutamasa kadının içine düşecek gibiydi. Kadının her konuşmasını yakalamak için kırmızı rujlu dudaklara odaklanmış ayakları üzerinde zor durur bir hali vardı.
Kadınlar kafeden ayrılmak için hesabı istediklerinde Charles ayağa kalktı masanın üzerine cebinden çıkardığı parayı bıraktı ve oradan ayrıldı. Hızlı adımlarla karşı caddeye geçtiğinde insanların ondan şüphelenmemesi çok normaldi, iş adamı görüntüsünü hiç bozmamış ve Paris’in iş merkezlerinin bulunduğu bir sokakta elinde New York Times gazetesi ile yürüyen hiç kimse çok dikkat çekmezdi. Charles kafede gülen kadınların karşı caddeden yürüdüğünü gördüğünde adımlarını yavaşlattı. Arada kadınları takip ettiğinin anlaşılmamasını adına mağazalara bakıyor, mağaza camlarından kadınları takip ediyordu. Kadınlar büyük bir iş merkezine girdiğinde Charles saatine baktı ve hızlı adımlarla dar küçük bir çıkmaz sokağa saptı. Sağ kolunun oraya güzelce yerleştirdiği asasını çıkarmak için gömleğinin düğmesini açtı, kolunu biraz sıvadı ve asasını çıkardı. Etrafına baktığında kimsenin olmadığını görünce asasını salladı ve ayakları yerden kesildi…
Issız gibi görünen ağaçlarla kaplı küçük bir evin hemen yanına indiğinde boğazındaki kravatı bir hamle ile çıkardı ve küçük kulübeye doğru hızlıca gitti, kapıyı asasından çıkardığı büyülü sözler ile açtı. İçerisi güneş almadığından dolayı karanlıktı. Güneşi almayan bir yer için fazla havadardı. Charles asası ile birkaç muma hayat verdiğinde içerisi tam bir kargaşa haliydi. Charles tahta bir masanın üzerindeki kâğıt parçalarına ek yapmak için sandalyesine oturdu. Küçük kâğıtlardan bir tanesini çekip çıkardı üzerinde ‘Saat 12.15’te kafeye girdi, yanında her zamanki arkadaşları vardı, aynı sandalyede oturdu. Aynı kahveyi içti.’ Yazdıklarını okuduktan sonra yanda duran kaleme uzandı ve yazdıklarına bir not daha ekledi. ‘İş yerinden Frenk isimli adım ile akşam yemeğine çıkacağını anlatıyordu’ notu ekledikten hemen sonra küçük kâğıt parçasını yerine tekrar özenle bıraktıktan sonra ayağa kalktı, gerildi ve üzerindeki elbiseleri çıkarmak için eski bir gar dolaba benzer yere gitti açtı ve üzerindekileri değiştirmeye başladı…
Saat 19:17
Karanlık kendini göstermiş ağaçların arasından ay ışığı sızıyordu. Küçük kulübenin etrafında gezinen hayvanların çıkardığı sesten başka duyulan ses sadece rüzgârın sesiydi. Ayak seslerinin eşliğinde çalan saat sesi ile yerinden zıpladı Charles. Odanın içeride son anlarını yaşayan mum ışığı eşliğinde gözlerini ovaladı, başının hemen ucunda duran komedinin üzerindeki saate baktı. Zaman yaklaşmıştı hazırlanması gerekiyor, yavaş adımlarla önce yüzünü yıkadı daha sonra hazırlanmaya başladı. Sabah giydiği kıyafetlerin aksine daha spor elbiseler giyindi. Giyinmesi yaklaşık 15 dakikasını aldığında komedinin üzerindeki saati koluna taktı asasını siyah deri ceketinin içine koydu ve cisimlenmek için dışarıya çıktı. Elindeki asasını ışıklandırdı, bazı insanlar bu karanlıktan korkabilirlerdi ama Charles korkusuzluğu ile ünlüydü.
Yere ayaklarını bastığında hala kıvrıldıklarını hissediyordu. Kendini toparlaması için vücuduna biraz zaman tanıdıktan sonra üzerindeki ceketi düzeltti. Hızlı adımlarla karanlık sokaktan çıktığında havayı kokladı. İstediği bir hava vardı, ölüm rüzgâr ile eserek sahibinin için doluyordu o da bu daveti geri çevirmeyecek ölümün sesini ve isteğini yerine getirecekti ama zamana ihtiyacı vardı, yaklaşık 30 gündür Paris’in bu sokaklarını zaten ezberlemişti şimdi ise sadece saatler beklemesi gerekiyordu. 30 gündür her haftasına sığdırdığı ölümlerin haberlerini okurken gülümsüyordu. Aptal muggle polisleri neyi nasıl yaptığını çözmeye çalışırken birçok saçma insanı tutuklamış ve insanlara rahat olmaları gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Ama çözemedikleri arasında cinayetlerin nasıl bu kadar kusursuz olduydu. Charles hızlı adımlarla ilerlerken insanların arasından geçerken kendini avına yaklaşan bir yılana benzetiyordu. Onu şimdi öldürmeyecekti elbette ama doğru zaman bugündü ve topladığı bilgiler doğrultusunda kadının bugün neler yapacağını önceden biliyordu.
Her şeyi önceden bilmek kaderi yazma hissi veriyordu. Sanki tanrı oydu ve ölüme giden kadının kaderi iki parmağının ucundaydı. Zafer çığlığı atan kalbi hızla çarparken dudakları zevkten kıvrılıyordu. Bakışlarının odak noktasında bir restoran vardı. Charles içeriye girdiğinde sabah gördüğü kadının yakışıklı bir adamla yemek yediğini gördüğünde kalbi daha fazla çarpmaya başladı. Elleri titriyordu ama bu titreme ne bir korku göstergesiydi nede başka bir şey sadece sabırsızlanıyorlardı. Yavaş adımlarla masalarının arasına yaklaşınca garson hemen yaklaştı yanına ve nereye oturmak istediğini sordu. “Şurada güzel bir masa var, oraya oturacağım evlat” dedi. ‘Evlat’ işte bu söz bile Brian’ın ne kadar keyifli olduğunu anlatabilirdi. Garson önde Charles arkada ilerlediler ve gösterilen sandalyeye oturdu. Siparişleri değişmişti normalde hafif yiyecekler yemeyi tercih eden biriydi ama şimdi biftek az pişmiş ve yanında kırmızı şarap istedi. Garson istenilenleri getirirken Charles içinden kadının hareketlerinin ne anlama geldiğini tekrarlıyordu. Kadın üzerine açık mavi üzerinde çiçek desenleri olan aslında sıradan bir elbise giymiş saçlarını açmıştı. Charles kadının bu hareketinin yanındaki adama rahatlık sağlamak adına yaptığını biliyordu. Arada sırada adama hafif dokunuşları ve dudaklarına bakması da adamı ne kadar arzuladığının bir göstergesiydi. Araştırma sonucunda kadın yalnız yaşan ve geceleri yatağına yalnız yatmaktan nefret edenlerdendi. Yataklarına diskoda tanıştığı birine hemen alabilen ve hayatı seks, şöhret, iğrençlik, dedikodu, aldatma üzerine kurulu bir insandı. Charles’a göre bu kadın yaşamayı hak eden insanlar arasında asla ve asla değildi. O yeryüzünü temizlemek adına gönderilen ölüm meleğiydi ve ölüm melekleri gerekeni yapmak zorundaydı.
Bifteğini yerken olayları kafasında gezdiriyordu, neler yapabileceklerini çıkabilecek aksilikleri düşünüyordu. Kadın ile adam buradan kalkıp eğlenmek için diskoya yâda eğlenceli bir bara gideceklerdi tabi Charles da arkalarından gidecekti. Sonra kadın adamı evine davet edecekti. Charles kadının olabilecek en özel anlarını bile izlemişti ne kadar istekli olduğunu biliyordu. Adamların çekingen davranmasına bile zaman tanımadan kendisini yanındakinin kollarına atıyordu. Yan komşusu Elizabeth adlı 71 yaşındaki kadın gürültülerden rahatsız olduğunu birçok polise dile getirmişti ama bir çözüm aramak yerine gelen 2 polis memuru kadınla yatmayı tercih etmişti. Kadın sokak kaldırımlarında müşteri bekleyen kadınlardan tek farkı iyi bir işi müdür yardımcısıydı ve iyi bir maaşı vardı yani bunu zevk için yapıyordu. Charles bunları düşünürken önündeki az pişmiş ve kanı hala tabağa bulaşan bifteğinden büyük bir dilim ağzına götürdü, kadının kanıydı temizlenmiş ölüm bedenine huzur vermiş, şarap ise ruhunu temizliyordu. Kadın ve adam biraz oturup yemeklerini bitirdikten sonra hesabı ödediler ve restorandan çıktılar. Charles hemen kalkmadı hesabı istedi biraz bekledi sonra harekete geçti. Kadının gelende tanınmak gibi takıntısı vardı özelliklede eğlence yerlerinde, böyle yerlerde çalışanların adını söylemesi hoşuna gidiyordu, verdiği bahşişler eşliğinde kadına daha fazla hizmet ettikleri aşikârdı.
Charles masasından kalktı ve hızlı olmayan ölümün sunduğu rüzgâr eşliğinde ilerledi önce bir barın kapısından içeriye baktı. Genelde oturduğu masalardan başka yere oturmayan biriydi, Charles masada başkalarının olduğunu gördüğünde bara baktı ayakta da değildi. Barın ortasında oynamak adına açılan küçük alanda da kadını göremediğinde yoluna devam etti. Anlaşılan diskoya gitmişlerdi, kalabalığın içinde onu nasıl tanıyacağından biran için bile şüphelenmiyordu. Kadının üzerine ölümün kokusu sinmişti ve o kokuyu takip etmesi yeterdi. Diskonun kapısındaki görevlilerin bakışları ürkütücüydü. Charles bu köpeklerin ne için bağlanmadığını merak ederdi genelde akılları ile güçlerini kıyaslardı ve çıkan sonuç kaslarının beyinlerinden daha büyük oldu idi. Charles’ın üzerini aradıklarında iç cebindeki asayı buldu. Cebinden çıkarmasını istediğinde Charles hafifçe elini iç cebine soktu adamın anlına doğrultmuştu bile ‘Obliviate’ içinden söylediği büyü ile asadan çıkan beyaz renk diskonun kapısında duran birçok ışığa karıştı. Karşısında duran iri cüsseli adam ne olduğunu bile anlamadan Charles’a bakıyordu. Charles adamın önünden geçip gitti, arkasından duyduğu diğer arkadaşının ona seslendiğiydi “Ne oldu oğlum sana, tabi daha yeni gördüğün sarışın hatunda kafan hala değimli?” Charles hafifçe gülümsedi, aslında adamın aklı hiçbir şeyde değildi artık tamamen rahattı.
İçerisi her zamanki gibi aşırı kalabalıktı, karanlıkta elbiseler seçilmiyordu. Charles önünde oynamak ile meşgul kalabalığı yarıp geçerken insanları önünden itekliyordu. Ter ve içki kokusu sinmiş diskoda barın hemen yanında durmuş içkilerini yudumlayan insanları gördüğünde gülümsedi. Kadın adamın içine düşecek kadar yakın durmuş içkisini ağzına götürürken bir yandan da kahkaha atıyordu. Biran kadının tam arkasında duran boş sandalyeye oturdu, karşısına hemen dikilen barmene seslendi “Bana bir soda ama içerisine limon koyma, buz olsun ve meyve tabağı, kırmızı elmaları da doğrama” adam istediklerini Charles’ın önüne hızlı bir şekilde koydu. Charles sodadan biraz içti kırmızı elmalardan birini eline aldı. Kırmızı elma parlıyordu, kırmızısı çok canlıydı önünde durmuş adamla sohbet eden ve gülen kadının sırtına dokundu. İşte ölüm ve kurbanın ilk teması tüylerinin ürperdiğini hissediyordu, asasını çıkarıp onu burada öldürebilirdi ama o zaman ayininin ne anlamı kalırdı.
Kadın sırtına dokunana bakmak için döndü ve göz göze geldiler. Avcı ve avı göz göze gelmişlerdi nihayet kadın ölümün soğuk elini hissetmişti ama ölümün kendisine baktığını anlamamıştı. Sırıtarak “Buyurun” dedi. Charles hafif can alıcı tebessüm ile “Mükemmel görünüyorsunuz madam, bu elmayı size sunmak istedim rahatsız etmek değildi amacım” kadın Charles’ın kibarlığı karşısında biraz daha yaklaştı. “Teşekkürler iltifatınız için ama maalesef elma yiyemiyorum, dişlerime yeni dolgu yaptırdım ve sert şeyler yiyemiyorum” dedi. Aslında yalandı, dişçilerden nefret ederdi babasında bir dişçiydi ve böyle anlarda uydurmayı çok sevdiği yalanlardan sadece bir tanesiydi. Charles elindeki soda dolu bardağı kadına hafifçe kaldırarak kafasını eydi kadında içki bardağını kaldırdı ve tekrar adama döndü. İşlemi tamamlamıştı gözlerine bakmıştı, şimdi bu aptal yerden çıkması ve hazırlanması gerekiyordu.
Saat 03:48
Yolun karşısında birbirlerine sarılmış ve sallanarak yürüyen bir çift, kadın ayakkabısını eline almış adam ise kadını her fırsatta öpmek için eğilerek yürüyor. Kadın adama sarılmak ile yetinmemiş durumda, alkol seviyeleri çok yüksek olmasına rağmen yürüyebiliyordu. Kadının evine geldiklerinde yaşlı bir kadın pencereden aşağıda gülüşmeler ile kapıyı açmakta zorlanan kadın ve adama sessiz olmaları için laf söylüyordu ama kadın ve adam yaşlı kadına ağza alınmayacak küfürler ederek içeriye girdiler. Apartman lambası basıldıktan sonra 5 dakika kadar yanar sonra sönerdi.
Charles kadın ve adama biraz zaman tanımak için bekledi yaklaşık yarım saat kadar karanlık sokakta bekledikten sonra evin arka tarafında bulunan dar sokağa girdi. Sokak karanlık ve birçok yan yana olan binanın yangın merdivenlerinin olduğu bir yerdi. Kadının evi 2.katta ve ulaşılması hiç zor bir yerde değildi. Charles merdiveni aşağıya indirmek yerine asasını kaldırdı ve merdiven ile evin camını birleştiren yere asasını doğrulttu. ‘Carpe Portus’ ayakları yerden kesildiğinde buna hazırlıklıydı. Bakışlarını cama yönlendirdi her zamanki gibi yazın sıcağı ile sonuna kadar açılmıştı. İçeriye girmeden asasını açık camdan içeriye yönlendirdi ve seslendi ‘Muffliato’ böylece çıkaracağı herhangi bir sesi duymayacaklardı. Yavaş adımlarla camdan girdi, karşısında küçük bir oda vardı, odanın hemen karşısında mutfak onun yanında banyo ve lavabo vardı. Brian’ın durduğu odanın hemen sol tarafında ise yatak odası vardı ve anlaşılan kadın ve adam zevkin doruklarındaydı. Yavaş adımlarla ilerledi Charles.
Odaya girdiğinde adam kadını üzerinden attı daha bir şeyler yapamadan Charles asasını kaldırdı önce kadına doğrultu, hızlı davranmalıydı. ‘Petrificus Totalus’ kadın yana yatmış şekilde kollarını, bacaklarını ve ağzını oynatamadan öylece yatağın üzerinde kilitlenmişti oynatabildiği tek uzvu gözleriydi. Charles asasını bu sefer adama çevirmişti adam hamle yapmak adına yataktan fırlayacakken ve ağzında birçok küfürlü söz söylerken Charles asasını çoktan ona doğrultmuştu bile ‘Avada Kedavra’ asadan çıkan yeşil büyü adama çarpar çarpmaz adam duvara savruldu. Yere düşerken gözlerinde hala şok ifadesi vardı. Adam çıplaktı Charles yatağın aşağısına kaymış beyaz çarşafı yerden kaptı ve adamın üzerine attı. Daha sonra yavaşça kadına yaklaştı, hareketsizdi ama gözleri yerinden çıkacak kadar hızlı hareket ediyordu. Charles asasını dışarıya doğru tekrar doğrulttu ‘Muffliato’ dışarıdaki insanların şimdi olacakları duymasını asla istemezdi. Büyü asasından çıktıktan sonra yataktan biraz uzaklaştı, kadının üzerine atlamasından çekinerek kendine mesafe bıraktı. Asasını kadına doğrulttu ve Petrificus Totalus etkisini kadının üzerinden kaldırdı. Kadın neler olduğunu anlamıyordu ama sesini kavuştuğunun farkına vardığında çığlık attı yattığı yerden doğruldu. Charles’a bakıyor, birde yerde yatan sevgilisine bakıyordu ve yatağın başlığına kadar tırmanmıştı “Ne yaptın ona, uyan Tom uyan” diyordu.
Charles arkasında olan tek kişilik koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne attı, kadını seyrediyordu. Kadın o kadar hızlı yaşamıştı ki şimdi yavaş hareket etmesine sebep olmuştu bundan keyif alıyordu. “Bağırman hiçbir şeyi değiştirmiyor Sun” kadın şok olmaya devam ediyordu, titreyen ellerini ağzına götürdü gözleri yerinden çıkacakmış gibi büyüdü “Bana sadece babam Sun derdi” yalvarır bakışlarla Charles’a bakarak. “Biliyorum Sun, biliyorum senin hakkında birçok şeyi biliyorum, hatta şunu iddia edebilirim senin saçma hayatını senden daha iyi biliyorum” kadın durdu gözlerini kocaman açmıştı. Karşısındaki adamın ne yaptığını bilmiyordu, tekrar sevgilisine baktığında adam hareketsiz yatıyordu kıpırdamıyordu bile tekrar titreyerek Charles’a döndü. “Kimsin sen?” Charles bekledi, kadının gözlerini bakıyordu “Beni tanıyorsun Sun, rüyalarından, aynaya her bakışından, saçında oluşan beyaz telden” bekledi, elindeki asayı yavaşça okşuyordu. “Ben ölümüm Sun ve senin kurtuluşunum, bugün senin kurtuluşun Sun, bu senin kurtuluşun inan bana” ayağa kalktı Charles “Senin ruhunu kurtaracağımdan emin olabilirsin, şimdi sadece sakin ol Sun, sakin ol ki günahların bedeninden çıkarken sana acı vermesin” kadın yataktaydı neler olduğunun farkına varmasına engel olan şey şok olmuş olmasıydı. Charles kadının kaçacağından emindi yâda kaçmaya çalışacağında, genelde öldürdüğü kadınlarda olduğu gibi ama önce onu neden öldüreceğini göstermeliydi. “Şimdi Sun bakalım anıların seni nereye götürecek ve hangi günahlarını gösterecek” ‘Romeus’ asadan çıkan büyü kadının gözlerine işlerken Sun anılardan boğuldu. Charles kadının çırpınmasını zevk ile izliyordu, anıları onun günahlarına götürüyordu yüzleşme birinci aşamaydı, Charles'ın koyduğu sıralamada bu ilk aşamayı ve öldürmek için bu sıralamayı asla atlamazdı. Charles tekrar asasını salladığında kadının nefes nefese kalmıştı göğüs kafesi hızlıca bir aşağı bir yukarı inip çıkıyordu.
Charles “Günahlarını gördün mü Sun? Sen bu günahlar ile yaşıyordun. Bu lekeler üzerinde iz bırakırken gününü yaşamaya devam ediyordun, şimdi sıra bu günahların bedelini ödemeye geldi Sun” Charles asasını tekrar kaldırdı ‘İncarcerous’ kadın yatağa görülmeyen iplerle bağlanırken ellerine ne olduğuna bakıyor ve çığlık atıyordu. Charles tek elini havaya kaldırdı “Şşşt, sessiz ol Sun” dedi, yaptıklarından zevk alıyordu, kurtuluş için yapılması zorunlu şeyler, asasını tekrar kıza doğrulttu. ‘Crucio’ kadın daha fazla çığlık atıyordu. Charles ellerini iki yana açtı ve havaya kaldırdı, ağzını açtı, gözlerini kapattı sanki kadının çığlıklarını içine çekiyordu. Kadının çığlıları devam ederken Charles bu işlemi birkaç kez devam ettirdi. İnlemeye benzer çığlıklar devam ederken Charles tekrar asasını kadına çevirdi ve acısına son verdi. Kadının göğsü hızlı hızlı inip çıkarken derin nefes almaya çalışıyor ve ağlıyordu, gözlerinden süzülen yaşlar yatağa dökülüyordu. Ağzından sadece “Yapma, Lütfen yapma” kelimesi çıkabiliyordu. Charles tebessüm ile “Hadi ama Sun, bunların olmasını sen istedin, yaptıkların ile bu acıları hak ettiğini kanıtladın ve bu acılar senin kurtuluşun” ikinci aşama acı ile bütünleşmeydi. Böylece acı günahlarını hafifletecek ve affedilmesini sağlayacaktı.
Charles kendisini bir dine mensup hiçbir zaman görmemişti. O emirleri aracı olmadan alırdı, bir dine bağlı olmak yerine tanrıya direk bağlı olmayı benimsemişti. Büyücü olarak doğması da tanrının yeryüzündeki gücü olarak kendini görmesinde yeterliydi.“Şimdi Sun, son aşamaya geldik seni bu anlamsız ve acımasız günahlarla dolu hayattan kurtaracağım” kadının hayat dolu bakışları yok olmuştu. İşkence ve ızdırap bedeninde derin izler bırakmıştı. Burnu kanamaya kanı ağzına girmeye başlamıştı, yüzündeki pembelik çekilmiş yerine kanın izleri ile beraber beyaz bir yüz oluşmuştu. Gözlerindeki mavilik daha belirgin bir hal almıştı, gözlerinin beyazlarında ise ağlamaktan kırmızı şeritler oluşmuştu. Sunny hiç bağırmıyor, çırpınmıyordu acı bedenini kontrol altına almıştı ama anlaşılan acı daha kötü şeylerde yapmıştı Sunny’in derin bir hırıltısı vardı. Ter bezleri çok hızlı çalışıyordu durmaksızın terliyordu. Hırıltısı kötü bir hal almaya başlamıştı, boğazında çıkaramadığı bir şey varmış gibi öksürmeye başlamıştı, anlaşılan büyüler tüm iç organlarına nüfus etmişti. Charles tebessüm ile kadına yaklaştı belli belirsiz bir şeyler söyleyen kadının anlındaki teri sildi ve saçlarını okşadı “Hepsi geçecek Sun, kurtulacaksın, günahsız olacaksın” sessiz ve sakinleştirici konuşuyordu.
Charles geri doğru adım attı ve kadına arkasını döndü, bu ölecek kişiye artık saygı göstermesinden kaynaklanıyordu bedeninden çıkan kan onun kiriydi, burnundan ve ağzından gelen siyahlaşmış kan bunun göstergesiydi. Siyah deri ceketinin iç cebinden büyük bir bıçak çıkardı, muggleların savaşlarda kullandığı üzerinde tırtıkları olanlardan, kadına döndü. Bıçağı gören kadın son bir hamle yapmaya çalışsa da başarılı olamayacağını anladığında yalvarır bakışlarla bakmaya başlamıştı. Charles kadının gözlerine bakmadan üstüne geldi. Kadın son bir hamle ile debelenmeye çalışsa da olmuyordu Brian kadının sol göğsü hizasına hedefledi bıçağını ve kalbinin bulunduğu yere bıçağı sapladı. Kalbine isabet ettirmeden bir cerrah gibi hareket ediyordu, büyük bir kesik attıktan sonra kaburgalarını eli ile ayırdı. Kadından gelen son ses çıkardığı iniltiydi, Charles kadının gözlerine baktığında boş ve anlamsız olduklarını gördü. Tekrar kestiği yere baktı görebiliyordu, karşısında hızlı olmaktan uzak atışları yavaşlayan görüntüsü ile etrafında kanla kaplı kalp duruyordu. Charles kalbi eli ile tuttu, alması için ona yalvarıyordu beklemedi hızlıca çekti, kan çok hızlı yayılacağından asasını diğer elinde hazırlamıştı bile asasını salladı ‘Akla pakla’ kan akışı devam ediyordu ama asadan çıkan büyü tüm bölgeyi temizliyordu. Charles diğer elinde kalbi tutuyor, kalp son çırpınışlarını yapıyordu. Sol elinde tutuğu asasını son bir kez daha açtığı büyük yarığın etrafında gezdirdi, kan akışı pompa görevi gören bir organ olmadığından yavaşlamış hatta durmuştu. Sol elini iç ceketinin iç cebine attı, asasını kadının hemen yanına bıraktı.
Charles yanında getirdiği küçük kavanozunu çıkardı, yatağın üstüne koydu tekrar asasını aldı kavanoza doğrulttu ‘Engorgio’ küçük kavanoz büyümeye başladı. Küçücük bir cam şişe gibi gözükürken şimdi büyük bir kavanoza dönüşmüştü. Kapağını açtı sağ elinde tuttuğu sıcak kalbi içine yerleştirdi ve kapağını kapattı. Tekrar asasını doğrulttu Charles kavanoza ‘Reducio’ kavanoz küçülürken izledi. Küçük bir cam şişeden bile daha küçük bir hal aldığında eline aldı ve tekrar ceketinin iç cebine güzelce yerleştirdi. Kadının yüzündeki buz dolu ifade göğsü yarılmış kan akışı durmuş öylece yatağın üstündeydi. Kadının üzerindeki tüm kan izlerini yatakta bulunan kanları yerdeki ayak izlerini ve geride kanıt bırakabilecek tüm delileri yok etti, ölü adam bedenini de kadının yanına asası ile güzelce yerleştirdi. Daha sonra üzerlerini beyaz ve temizlenmiş bir çarşaf ile örttü. Yapması gereken tek şey kalmıştı kadının temizlediğini göstermek adına her öldürdüğü kadına bıraktığı hediye, sağ elini ceketinin dış cebine soktu. Büyük kırmızı bir elmayı çıkardı, bıçağı ile elmadan bir dilim kesti, kadının hafifçe ağzını açtı, ağzında oluşan kanları asası ile temizledikten sonra kestiği dilimi ağzına güzelce yerleştirdi. Kalan büyük kısmı ise aldığı hediyeye karşılığı olması için çıkardığı kalbin yerine güzelce yerleştirdi. Üzerlerini örttü ve içeriye girdiği yerden çıktı.
Dışarıya çıktığında hava temizlenmişti artık ölüm bu şehirde değildi, koluna taktığı saatine baktığında 04:58’i gösteriyordu. Sabahın güneşini yakalamak adına güzel bir yere gitmeliydi, ama daha önce yolda açık olan bir fırından güzel küçük pastalardan almalıydı. Acıkmıştı karnını doyurması gerekiyordu. Ertesi gün yola çıkacaktı, şimdi bu kentten alacağı son günahkâr canı da almıştı ve şimdi bu kentin tadını çıkaracaktı. Evet, kent böyle pisliklerle doluydu ama bir şehirde alabileceği günahkâr sayısı fazla olursa insanlar tedirgin olur ve Charles işini yapamazdı. Küçük bir pastanenin içerisine girdiğinde çalışanlar bu saate gelen ile şaşırmıştı Charles işlediği cinayetten kilometrelerce uzaklaşmıştı şehrin tam ortasındaydı. İstediği küçük sıcak pastaları özel kartonuna aldıktan sonra yanına güzel sıcak bir çay aldı. Artık güneş doğmaya başlamıştı insanların bazıları dükkânlarını açmak için evlerinden çıkıyordu…
Charles kulübesinden çıkarken asasını kulübesine doğrulttu ‘İncendio Duo’ ateş büyüsü kulübeyi sararken Brian izlemek ile yetindi. Ev tamamen yanana kadar orada bekledi, evin yanması büyünün gücü ile daha kısa bir hal almıştı. Kulübe yanıp kül olmuştu, şimdi ondan eser yoktu geriye sadece külleri kalmıştı. Charles asasını tekrar salladı ve küllerini de temizledi. Şimdi arkasında bırakabileceği hiçbir iz yoktu. Charles arasında hiçliği bırakarak yanına aldığı birkaç küçük şeyle cisimlendi. Ayakları yere bastığında burası daha sıcak ve havası aşırı kuruydu, güzel derin bir nefes aldı. Sonra hızlıca dar sokaktan caddeye adımını attı. İnsanların giyinmeleri ve konuşmaları değişmişti, hızlı adımlarla ilerledi bildiği bir kafe vardı orada oturacak ve bir kahve içecekti.
| |
|
Luxa André Esrar Dairesi Başkanı
Gerçek Adı : ayşegül Mesaj Sayısı : 175 Kişisel Özelliği : esrarkeş Evcil Hayvan : pug
| Konu: Geri: Kharon Salı 5 Ağus. - 19:26:17 | |
| Rp puanınız 93, keyifli roller. | |
|