Neala Teagan
Mesaj Sayısı : 2
| Konu: neala Ptsi 4 Ağus. - 14:14:29 | |
| Kasvetli odayı yarıp geçen gümüşî ay ışığının yarım yamalak aydınlattığı biçimli kadın yüzünü hayranlıkla incelemeye devam etti. Bulutlardan bir parça olan yumuşak, dolgun yastığın üstüne saçılmış parlak sarı saçlar, genç adama buğday tarlasında gezindiğini hissettirdi. Saçlardan yayılan tuz ve lavanta kokusu adamı zevkten sarhoş etmiş, kuvvetli parmaklarını güçsüzleştirmiş olmalı ki en kalın ve ağır ipleri bile kolayca göğüsleyen parmakları, incecik tellerin karşısında rüzgâra dayanmaya çalışan bir söğüt yaprağı gibi titriyordu. Sevgilisinin düzenli olarak yükselip inen göğsüyle onun bir hayal olmadığına kanaat getirdi. Üzerlerindeki örttükleri kurt postu korların üstünde yatıyor hissine kapılmasına neden olmuştu sıcaklığıyla. Yatakta uyuyan genç kadının açıktaki süt beyazı, yuvarlak omuzlarına yumuşak bir buse kondurduktan sonra karısının üşümemesi için boynuna kadar çekti yer yer eprimiş kurt postunu.
Yataktan çıkarken içindeki sıkıntıyı da atmaya çalıştı. Bir şeyler olacağını net bir şekilde hissediyordu, olacaklar konusunda önem almayacak olmasıydı asıl onu huzursuz eden. Olası saldırılar mıydı korktuğu? Kesinlikle hayır, babası hayattayken, inatla ve hırsla nefes alırken kimsenin buraya bir saldırı düzenleyeceğine ihtimal vermiyordu genç. Kız kardeşlerine de bir şey olamazdı. Demir Ada'da böyle bir şey asla ve asla olamazdı. Kapılarının önünden ayrılmadan bekleyen yiğit adamlar, kuvvetli hizmetkârlar, her türlü güvenlik önlemi alınmıştı, rahattı içi bu konuda. Babaları ölmeden bırakmayacaktı tahtı, ölse bile geriye korkutucu, zifir kararı bir gölge bırakacaktı bundan emindi Evian.
Genç Evian'ın içindeki iktidar ateşi harıl harıl yanıyordu. Lord olduğunun hayalleri başını yastığa her koyduğunda düşünüyordu elbette. Lord Evian GREYJOY, babasının ağır gölgesinde ezilen birisi olmak istemiyordu, içinden neredeyse her fikrine karşılık verse de kalın, biçimli dudaklarından sadece 'Elbette, lordum...' sözünden başka bir şey dökülmüyordu. Çarşaf gibi serilmiş gökyüzüne binlerce pırlanta parçası gibi saçılmış, yanıp sönen yıldızlara baktı tekrardan. Titrek bir nefes bırakırken gökyüzüne bu gece her şey değişecek, diye telkinde bulundu kendine. "Yeniden doğan Güneş, Batı'nın yıldızı, aydınlatacak artık bu kısa ömrümü..." İçindeki kasvet dağılmış, kıyıdan kıyıdan yol almaya başlamıştı umut. Kararlılığından ödün vermemesi gerekiyordu, omzunun üstünden baktığı karısının karşısında daha dik durması için bu gerekiyordu. Çocuklarına omuzları düşük bir baba timsali olmaması gerekiyordu. Sırtı dikleşti, koyu renk irislerini kısa bir süre için çevresinden sakladı. Iç huzurunu bulması gerekiyordu, vücuduna çarpan sert rüzgâr uzaklardan muhafaza ederek taşıdığı tuz ve yosun kokusunu Evian'ın biçimli, kibar burnuna çaldı. Sırtındaki tüyler soğukla askerler gibi hazır ola geçtiler, içindeki ürperme tüm vücuduna yayıldı, derin nefes alarak ciğerlerini balon gibi doldurdu. İliklerine kadar titreyerek gökyüzüne armağan etti bıraktığı sıcak havayı.
"Emin misin, Evian?" Yüzündeki derin çizgileri dolduran endişe onu olduğundan daha da yaşlı göstermişti. Genç adamın yüzü gölgelenmişti duydukları karşısında, sadece yutkunmuştu. Evian, adamın âdemelmasının yukarı aşağı gidişiyle durumun arkadaşı için ne kadar zor olduğunu anladı. Bulundukları bahçenin önündeki açıklıkta, yeşille mavi arasında harelenen billur suların güzelliğine tekrar daldı. Daldığı aslında derin ve içinden çıkılmaz düşüncelerdi. Kendisini kanıtlaması gerekiyordu artık, içindeki ateşin yalımları dört bir yanını sarmıştı artık. Arkadaşıyla ilgilenmeyi kesmiş, oturduğu taşın altındaki toprağı, kuzgun siyahı deri çizmelerinin ucuyla eşelemeye başlamıştı. "Sözlerinin ciddiyetini senin de kavradığından emin olmam gerek Evian. Gerçekten babanın ölmesini istiyor musun? Sırf aptal bir mevki için... Olamaz, sen böyle birisi değilsin, kesinlikle olamaz." diye inledi yaslandığı taşa doğru iyice dayanırken. Evian'ın keskin bakışları sudan ayrılıp arkadaşına dikildi. Babasına katlanması gereken o değildi, sürekli çocuk gibi azarlanan o değildi. "Theodor, yardım edecek misin?" Kısa ve öz konuşmuştu, gözleri hırsla ve nefret alev alev olmuştu. Babasının zaaflarını biliyordu Evian. Neredeyse son on yıldır bu anı beklemiş ve hayalini kurmuştu. Theodor karşı koyamayacağını anlayınca kollarını iki yana açıp, çaresizce dudak büktü. "Kusursuz bir plan yapmamız gerekiyor. En ufak hata ikimizin de ipini çeker." Arkadaşının yanında yer alacağını bilmek bir nebze rahatlatmış, kıvırcık saçlarını rüzgârın taramasına izin vermişti. "Yapılacak şey basit, gemide ayağı kayıp kafasını çarpacak zavallı babam." Yüzündeki sahte üzüntü onun aslında ne kadar da korkunç birisi olduğu gerçeğini saklayamamıştı. Theodor'u da korkutan buydu. İnsan bir kez öldürdü mü, kendisini durduramazdı. Benliğini eline geçiren cani, ipini koparan bir it gibi dört bir yana zarar vermeye başlardı. Önüne çıkan herkeste bu yolu deneyecekti, çocukluk arkadaşının kana susamış bir canavara dönüşmesini istemiyordu. Evian'ı ikna etmesi artık imkânsızdı, ama birkaç kez daha deneyecekti vefalı dost. Arkadaşının omzuna dokundu kalkarken, onun da kalkmasını işaret ediyordu. Gözleri tekrar suyla buluştu. Gökyüzünü kaplayan metalik grideki bulutlar suyun mavi-yeşil harelerini yok etmiş, yerine dalgalı, kül rengi su bırakmıştı. Görünmez kırbaçların ardı ardına çarptığı yüzünü korumak istercesine indir yüzünü toprağa. Yağmurun bereketle ıslattığı, yeni yetme delikanlılar gibi dimdik duran çimenlerden yayılan toprak kokusunu ve ferahlığı ciğerlerine doldurdu.
“Bilmiyorum efendim, güvertede bir sorun çıkmış. Kimse de ilgilenmek istemedi. Bilirsiniz kafalarına göre davranırlar ve bana pek de itimat etmezler. Güvertedeki sorunu çözmek için gelecek misiniz?”Zavallı gibi bakmayı başarmıştı. Hiçbir işi beceremeyen Evian’ı oynamak çok da zor olmamıştı, babasının yüzüne yayılan kızıllık ve dudaklarını birbirine kuvvetle yapıştırması… Evian içten içe sevinmişti bu duruma, biraz sonra denizin derinliklerini boylayacak olan babasına karşı hiçbir acıma duygusu barındırmıyordu içinde. Adamın Evian’ı yeren konuşmaları herkes tarafından işitilecek seviyeye gelmişti. İşte Evian buna dayanamıyordu, tek oğluna, soyuna devam ettirecek tohumların sahibine paçavra gibi davranmasına dayanamıyordu. Derin bir nefes alarak, kalın dudaklarını ıslattı. Rüzgârın sertçe çarptığı dudakları acımaya başladı. Kahverengi gözleri buz gibi bakmaya başlamıştı etrafa. Aklından nelerin geçtiğini belli etmemeye çalışıyordu. Aksak adımlarla babasına ayak uydurdu, sakin olmamam gerek, Theodor’un güverteyi ıslatmış olması için Boğulmuş Tanrı’ya dualar etmeye başladı. Tüm bunlardan sonra annesinin yüzüne nasıl bakacağını düşünmeye başladı. Sevgiyle bakan, sıcacık kahverengi gözlerinden süzülen tuzlu damlalar, koyu renk elbisesinin etekliğini ıslatacaktı. Belki Evian da ağlayacaktı, ama kesinlikle babası için olmayacaktı. Geleceği düşünmekten vazgeçip, âna dönmeye karar verdi. Kafasını çizmelerinin burnundan kaldırıp önünde yürüyen kısa boylu, kilolu adama baktı. Kafasındaki gri renkli saçlar dökülmeye başlamış, geriye yağlı bir açıklık bırakmış. Aslında bu kadar nefret dolu bir baba olmasaydı, asla böyle bir şey düşünmezdi. Düşünme bunları Evian, vicdanın seni yıllar önce terk etti tıpkı onunki gibi. Rüzgârın dövdüğü denizden sıçrayan su damlaları yüzüne bir serinlik yayarken, aynı zamanda ürpertiyordu. Gökyüzündeki gri bulutlar öbek öbek toplanmış, içlerindeki insanların üstüne boşaltmak için bekliyordu. Sert rüzgârın eşliğinde güverteye adım attılar. Theodor’un kayganlaştırdığı zemine puslu gözlerle baktı, yüreğindeki acımayı umursamamaya çalıştı. Dostu ona hâlâ vazgeçebilirsin bakışlarını birer ok gibi yolluyordu. Adımlarını hızlandırdı, adeta koşuyordu. diye öne atıldı, tüm gücüyle babasına arkadan çarpıp ilerledi. Adamın kayan çizmesi, zeminde sessiz bir çığlık attı. Korkuyla büyüyen gözleri, ne yapıyorsun sen dercesine baktı. Uzuvlarına hükmedemeyen Lord Greyjoy, kafasını hızla direklerden birisine çarptı.
Direğin demirine çarpan kafasından süzülen yoğun, kırmızı sıvının suya karıştıkça rengi açılıyor ve dağılıyordu. Evian bir anlık panikle olduğu yerde kalakaldı. Bakışları Theodor’a kitlendi, iki yetişkin birbirlerine korkuyla bakıyordu, planlamışlardı. Kendilerini buna hazır hissediyorlardı, ama ân yüzlerine bir tokat gibi çarpmıştı. Babası yerde baygın bir şekilde boylu boyunca uzanmış, hayat sıvısını kaybediyordu. Yüzü gittikçe beyazlıyordu, Evian üstündeki şaşkınlıktan sıyrılıp ileri atıldı, işaret ve orta parmağını birleştirip babasının kan içindeki boynuna dayadı. Kalın bir telin ritmi gibi düzensiz ve zayıftı. Çömeldiği yerden kalkıp arkadaşına baktı, yerde hayatı eriyip giden babasını işaret ederek [/color] diye fısıldadı. Yaptıklarının günahı boyunlarına asılmıştı görünmez bir kolye olarak artık. Bunu ömür boyu taşıyacağı gerçeğini çok geçmeden anlayacaktı, rüyalarını kâbuslara çevirecek bir çift elin sahibi artık bu hayattan göçüp gitmişti. Usta bir oyuncu gibi bağırmaya başladı. “Baba!” Sanki ona gerçekten bağlı gibi içten sesleniyordu. Güverteye toplananları umursamadan rolüne devam etti. Ağlamaya başlamıştı, ama onun için değil kendisi için ağlıyordu. Hayatını bu hâle soktuğuna inanamadığı için ağlıyordu. Theodor’un zorla söktüğü kollarından çekiştirilerek uzaklaştırıldı oradan. Ayrılırken son kez baktı maktule, zavallı adam son nefesini vermişti çoktan. Evian ise ömrü boyunca taşıyacağı bir mirasın sahibi olmuştu; uykularında onu yalnız bırakmayacak olan bir çift elin sahibi.[/size] | |
|
Maximilian Beljean Gelecek Postası Editörü
Gerçek Adı : G. Mesaj Sayısı : 120 Kan Durumu : Melez Kişisel Özelliği : Beyefendi Rp Partneri : Sedona
| Konu: Geri: neala Ptsi 4 Ağus. - 14:55:12 | |
| Rp Puanınız 90'dır. AO'ya hoşgeldiniz. Keyifli rpler dileriz ^^ | |
|